
Bu çağ hızdan yapılmıştır.
Ama hız, sandığımız gibi ilerleme değildir; çoğu zaman paniktir. İnsanlığın üstüne aceleyle giydirilmiş bir korku hâlidir.
Geç kalma korkusu. Yetişememe korkusu. Eksik kalma korkusu.
Foça bu korkuyu tanımaz.
Çünkü Foça, zamana boyun eğmez.
Zaman burada hükmeden değil, misafirdir. Büyük şehirlerde saatler bağırır.
Foça’da susar. Orada zaman sizi kovalar, burada sizi bekler.
Aradaki fark şudur: Kovalanan insan tükenir, beklenen insan kendine gelir. Yavaşlık Foça’da bir tercih değil, bir karakter meselesidir.
Burada acele eden, ayırt edilir. Çünkü hız, bu coğrafyada bir yabancı aksanıdır.
Hızın kutsallaştırıldığı dünyada her şey çabuk olsun istenir: ''Kararlar, ilişkiler, başarılar, hatta yaslar bile.'' Acıyı bile hızlı atlatmamız beklenir.
Oysa Foça’da hiçbir şey “hemen” olmaz.
Deniz hemen açılmaz. Rüzgâr hemen dönmez. İnsan da hemen toparlanmaz.
Bu yüzden burası sabırsız olanları terbiye eder, kibirli olanları yorar.
Yavaşlık sanıldığı gibi romantik bir kaçış değildir.
Aksine ağır bir sorumluluktur. Yavaşladığında kaçacak yerin kalmaz.
Kendinle baş başa kalırsın. Foça’nın insanı bu yüzden az konuşur, çok tartar.
Çünkü hız konuşmayı çoğaltır ama anlamı azaltır. Yavaşlık ise cümleleri seyrekleştirir, derinleştirir.
Burada bir kahve içmek bile bir bildiridir.
Telefonu masaya ters koymak, dünyaya geçici bir süre için “bekle” demektir.
Foça, insana şunu öğretir: ''Her çağrı cevaplanmak zorunda değildir.'' Her hızlanma ilerleme değildir. Her meşguliyet anlam taşımaz. Modern hayat, insanı sürekli üretmeye zorlar. Foça ise insanı önce fark etmeye davet eder. Gölgelerin yer değiştirmesini, taşların ısınmasını, rüzgârın ses tonunu…
Bunlar verimsiz görünür. Oysa asıl üretkenlik buradan doğar. Çünkü fark eden insan, savrulmaz. Hızlı yaşayanlar her yere yetişir ama hiçbir yerde bulunmaz. Foça’da buna acımazlar, kızmazlar; sadece anlarlar. Çünkü burası, insanın kendi ritmini inkâr edemeyeceği nadir yerlerdendir. Bedenin bir hızı vardır, zihnin başka, ruhun bambaşka. Büyük şehirler bu üçlü arasında sürekli kavga çıkarır. Foça barıştırır.
Asıl lüks, pahalı olan değildir.
Asıl lüks, acele etmemektir. Kimseye yetişmek zorunda olmamaktır. Bir günün içinden bir anı çekip çıkarıp “buradayım” diyebilmektir.
Foça bu lüksü parayla satmaz. Bedeli başkadır: ''Sabır, dikkat ve iç disiplin.''
Burada insan şunu fark eder: ''Hayat, hızlanınca büyümüyor.''
Hayat, yavaşlayınca derinleşiyor. Ve derinlik, gösteriş sevmez. Sessizdir. Kalıcıdır. Zor terk edilir.
Foça, hız çağının içinde açılmış bir itiraz cümlesidir. Yüksek sesle değil, ağır ağır söylenmiş bir itiraz.
Duymak isteyen için yeterince nettir. Çünkü bazı yerler hızlı yaşanmaz. Bazı hakikatler aceleye gelmez.
Bazı hayatlar… Ancak yavaşken insana yakışır
SERKAN TİYANŞAN I 25.12.2025