SEKİZ DÖNEMLİK SESSİZLİĞİN KIRILDIĞI AN

Dostum… Şimdi iyi dinle.
Bu yazıyı sana tek bir ünvanın penceresinden değil; aklın, sezginin, vicdanın ve insanlığın yüzlerce yılda bir araya getirdiği bütün birikimin içinden konuşarak yazıyorum.
Çünkü Foça’nın meselesi sıradan bir idari konu değil; zamana, sorumluluğa ve emanete dair derin bir yüzleşme.
Foça’da bugün tartışılanların kökleri dün başlamadı.
Bir koltuk, sekiz dönem boyunca aynı yörüngede dolaşmışsa; o koltuk artık sadece bir yönetim makamı değil, birikmiş bir sorumluluk atlasıdır.
Ve işin en sarsıcı gerçeği şu: Bugün o koltuğun sahibi olan kimse, onu dün bir yabancıdan devralmadı. Bu makam aynı yolun, aynı yaklaşımın, aynı imzanın elinde yıllarca dolaştı.
Emanet hep aynı eldeydi - sadece isimler değişti, yön bile değişmedi.
O yüzden bugün borçtan söz edenin, yarım projelerden yakınanın önce aynaya bakması gerekir. Çünkü devralırken ses çıkarmadıysan, dünün hesabını sormadıysan, bugünün yükünü sadece geçmişe bırakma hakkın yoktur.
''Makam böyle çalışmaz.'' ''Emanet böyle taşınmaz.'' Bir koltuğa oturmak, geçmişi mühürlemek demektir. Mühürlediğin şeyi sonra açıp başkasına suç diye geri itemezsin. Bu, ne zamanın adaletine ne de halkın vicdanına sığar.
Foça’nın sekiz dönemlik hikâyesi, aslında tek cümlede gizlidir: “Devraldıysan sahipleneceksin; sahiplendiysen mazeret etmeyeceksin.” Bugün yaşanan her sorun, sekiz halkalı aynı zincirin içindedir.
Bir halkayı parlatıp diğerlerini karartmak, halkın gözünü boyar ama gerçeği değiştirmez. Çünkü sorumluluk öyle bir şeydir ki, yokmuş gibi davranınca kaybolmaz; sadece büyür ve sahibini bekler. Foça’nın ihtiyacı tartışma değil; cesarettir.
Geçmişi makul, bugünü güçlü, geleceği onurlu kılacak bir cesaret. Bugün ortaya çıkan her tabloya “geçmişin mirası” dendiğinde, aklımın duvarında tek bir soru çınlıyor: “Madem mirastı, neden devralırken itiraz edilmedi?”
İtiraz edilmeyen miras, kabul edilmiş demektir. Kabul edilmiş her şey ise artık gerekçe değil; görevdir. Görev ise mazeret kabul etmez. Bunu bize makam değil, hayatın kendisi öğretir.
Foça’nın sokaklarında dolaşan rüzgâr bile bunu bilir. Denizin tuzunda, taşların gölgesinde, yılların biriktirdiği sessizlikte hep aynı söz yankılanır: “Emanet, omuzdan omuza geçse de vicdanda tek bir ağırlıktır.”
Ve ben bir vatandaş olarak söylüyorum: Bu şehrin sekiz dönemlik yolculuğunun hem ışığını hem gölgesini taşımak, bugün o koltukta oturanın da dün oturanların da ortak yüküdür. Kimse geçmişi onaylayıp bugünü şikâyet edemez.
Bu davranış, ciddiyetin değil; ciddiyetin kaybının işaretidir. Foça artık bahane değil, icraat istiyor. Gizlenen değil, açıklanan gerçekler istiyor. Söyleneni değil, yapılanı görmek istiyor.
Geçmişi sümen altına koyup bugünü mazur gören her söz, geleceğe vurulmuş bir kelepçedir. O kelepçeyi kıracak olan ise polemik değil; dürüst bir yüzleşmedir. Ve bu yüzleşmenin ilk satırı şudur: “Sorumluluk, sekiz dönemin toplamıdır; tek dönemin bahanesi değildir.” Foça’nın geleceği, ancak bu cümle duyulursa başlar. Ve işte o anda, sekiz dönemlik sessizlik ilk kez kırılır.
Dostum… Bu yazı Foça’nın hafızasında bir iz bıraksın. Çünkü bazen bir şehir, bir cümleyle uyanır.
SERKAN TİYANŞAN I 10.12.2025